Ana Sayfa
SOSYAL BİLİMLER
TARiH
COĞRAFYA
ANKETHANE
FEN BİLİMLERİ
FİZİK
GÖK BİLİM
MATEMATiK
KİMYA
TEKNİK-TEKNOLOJİ
Oyunlar
TEKNOLOJİ
HAYATTA GEREKLİ BİLGİLER
*OSMANLI PADİŞAHLARI
=> BÜYÜK KURUCU OSMAN GAZİ
=> BURSANIN FATİHİ ORHAN GAZİ
=> MURAD HÜDAVENGAR
=> YILDIRIM BEYAZİD
=> ÇELEBİ MEHMED
=> II.MURAD
=> İSTANBUL'UN FATİHİ:FATİH SULTAN MEHMED
=> SULTAN II.BEYAZİD
=> YAVUZ SULTAN SELİM
=> KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN
=> SULTAN II.SELİM
=> SULTAN III.MURAD
=> SULTAN III.MEHMED
=> SULTAN I.AHMED
=> SULTAN I.MUSTAFA
=> SULTAN GENÇ OSMAN
=> SULTAN VI.MURAD
=> SULTAN I.İBRAHİM
=> SULTAN IV.MEHMED
=> SULTAN II.SÜLEYMAN
=> SULTAN II.AHMED
=> SULTAN II.MUSTAFA
=> SULTAN III.AHMED
=> SULTAN I.MAHMUD
=> SULTAN III.MUSTAFA
=> SULTAN I.ABDÜLHAMİD
=> SULTAN III.SELİM
=> SULTAN IV.MUSTAFA
=> SULTAN II.MAHMUD
=> SULTAN I.ABDÜLMECİD
=> SULTAN ABDÜLAZİZ
=> SULTAN V.MURAD
=> SULTAN II.ABDÜLHAMİD
=> SULTAN MEHMED REŞAD
=> SON PADİŞAH SULTAN MEHMED VAHDEDDİN
=>KRONOLOJİK OLAYLAR
ANİMASYONLAR
Anketler
SOSYAL BİLİMCİ GAZETESİ
EMEĞİ GEÇENLER
SİTE KURALLAR
İletişim
SİTEMİZE KAÇ KİŞİ GİRDİ ACABA?
 

SON PADİŞAH SULTAN MEHMED VAHDEDDİN

HAYATI
--------------------------------------------------------------------------------
  
Sultan Mehmed Vahdeddin otuz altıncı ve son Osmanlı padişahıdır.
Babası Sultan Abdülmecid, annesi Gülistu Kadın Efendi'dir. 2 Şubat
1861 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, Sultan
Mehmed Vahdeddin doğduğu yıl, annesi Gülistu Kadın Efendi de, o
henüz çok küçükken vefat etmişlerdi. Çocuk denecek yaşlarda hem
öksüz, hem yetim kalan Sultan Mehmed Vahdeddin, babası Sultan
Abdülmecid'in kadınlarından Şayeste Kadın tarafından büyütüldü.

Sultan Abdülaziz'in saltanatı sırasında henüz bir çocuk olduğu için
serbest yetişti. Eğitim ve öğrenimi ile ağabeyi Sultan İkinci
Abdülhamid henüz padişah değilken bile yakından ilgilendi. Sultan
İkinci Abdülhamid, saltanat yıllarında da bu tutumunu değiştirmedi,
ona hep değer verdi ve onu korudu. Bu yüzden ağabeyinin saltanat
yıllarında rahat bir hayat yaşadı.

Sultan Mehmed Vahdeddin, çok okurdu, okuduğunu iyi anlardı.
Özellikle fıkha ait eserler ilgisini çekmişti. Kitabeti ve imlâsı
düzgündü. Zekî bir insandı, fikirlerini kâğıt üstüne aktarmakta zorluk
çekmezdi. Çok nazik bir insan olan Sultan Mehmed Vahdeddin, Viyana
seyahati sırasında hem yanındakileri hem de yabancıları nezaketine
hayran bırakmıştı. Az konuşur, daha çok dinlemeyi sever ve birisini
dinlerken pür dikkat kesilirdi.

Sultan Mehmed Reşad, padişah olduğu zaman, yaş bakımından Sultan
Mehmed Vahdeddin'den daha büyük olan Sultan Abdülaziz'in oğlu
Yusuf İzzeddin veliaht idi.
Yusuf İzzeddin'in ölümü üzerine veliahtlığa Sultan Mehmed Vahdeddin
getirildi.

Veliaht olarak bulunduğu yıllarda, Birinci Dünya Savaşı çıktı. Savaş
sırasında Osmanlı Devleti'nin veliahtı olarak Almanya'ya resmî bir
gezi yaptı. Bu seyahatinde yanında
Mustafa Kemal de bulunudu. Sultan Mehmed Reşad'ın ölümü üzerine,
Sultan Altıncı Mehmed Vahdeddin sanı ile padişah oldu.

 

MONDROS MÜTAREKESİ
--------------------------------------------------------------------------------
  
30 Ekim 1918 tarihinde, Limni adasının Mondros Limanı'nda Bahriye
Nazırı Hüseyin Rauf Orbay'ın Başkanlığı'nı yaptığı Osmanlı Heyeti ile
İngiliz Amiral Calthorp'un Başkanı olduğu İtilâf Devletleri Heyeti
arasında imzalanan Mondros Mütarekesi ile silahlı çatışma sona
ermiştir. I. Dünya Savaşını bitiren bu antlaşma aslında çok ağır
şartlar taşıyordu. Mondros Mütarekesi aslında Osmanlı Devleti'nin
yıkılışını öngörmekte; İtilâf Devletleri'ne Osmanlı Devleti'nin
herhangi bir bölgesine, güvenliklerini tehdit edecek bir durum nedeni
ile işgal hakkını tanımakta idi.

Mustafa Kemal bu mütareke ile ilgili olarak şunları söylüyordu;
Osmanlı Hükümeti bu mütareke ile kendini kayıtsız şartsız düşmana
teslim etmeğe muvafakat etmiştir. Yalnız muvafakat etmiş değil,
düşmanların memleketi istilâsı için onlara muaveneti (yardımı) de
vaad eylemiştir. Bu Mütareke olduğu gibi tatbik edildiği takdirde
memleketin baştan sona kadar işgal ve istilâya maruz olacağı
şüphesizdir.

Mondros Ateşkes Antlaşması ile İtilâf Devletleri, barış antlaşmasının
imzalanmasını beklemeden, Türk topraklarının taksimine giriştiler.
Ateşkes Antlaşmasının 7. maddesi gereğince, bütün bir memleketin
işgali için İtilâf Devletleri'ne imkân veriyordu.

Mondros Ateşkes Antlaşması'nın başlıca hükümleri şunlardır:

1- Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının açılması, Karadeniz'e serbestçe
geçişin temini ve Çanakkale ve Karadeniz istihkâmlarının İtilâf
Devletleri tarafından işgali sağlanacaktır.

2- Osmanlı sularındaki bütün torpil tarlaları ile torpido ve kovan
mevzilerinin yerleri gösterilecek ve bunları taramak ve kaldırmak için
yardım edilecektir.

3- Karadeniz'deki torpiller hakkında bilgi verilecektir.

4- İtilâf Devletlerinin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız şartsız
İstanbul'da teslim olunacaktır.

5- Hudutların korunması ve iç asayişin temini dışında, Osmanlı ordusu
derhal terhis edilecektir.

6- Osmanlı harp gemileri teslim olup, gösterilecek Osmanlı
limanlarında gözaltında bulundurulacaktır.

7- İtilâf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya
çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip
olacaktır.

8- Osmanlı demiryollarından İtilâf Devletleri istifade edecekler ve
Osmanlı ticaret gemileri onların hizmetinde bulundurulacaktır.

9- İtilâf Devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki vasıtalardan
istifade sağlayacaktır.

10-Toros Tünelleri, İtilâf Devletleri tarafından işgal olunacaktır.

11- İran içlerinde ve Kafkasya'da bulunan Osmanlı kuvvetleri, işgal
ettikleri yerlerden geri çekilecekler.

12- Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların
denetimi, İtilâf Devletlerine geçecektir.

13- Askerî, ticarî ve denizle ilgili madde ve malzemelerin tahribi
önlenecektir.

14- İtilâf Devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye'den
temin edeceklerdir (Bu maddelerden hiç biri ihraç olunmayacaktır).

15- Bütün demiryolları, İtilâf Devletlerin zabıtası tarafından kontrol
altına alınacaktır.

16- Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak'taki kuvvetler en yakın İtilâf
Devletlerinin kumandanlarına teslim olunacaktır.

17- Trablus ve Bingazi'deki Osmanlı subayları en yakın İtalyan
garnizonuna teslim olacaktır.

18- Trablus ve Bingazi'de Osmanlı işgali altında bulunan limanlar
İtalyanlara teslim olunacaktır.

19- Asker ve sivil Alman ve Avusturya uyruğundan olanlar bir ay
zarfında Osmanlı topraklarını terk edeceklerdir.

20- Gerek askerî teçhizatın teslimine, gerek Osmanlı Ordusunun
terhisine ve gerekse nakil vasıtalarının İtilâf Devletlerine teslimine
dair verilecek herhangi bir emir, derhal yerine getirilecektir.

21- İtilâf Devletleri adına bir üye, iaşe nezaretinde çalışacak bu
devletlerin ihtiyaçlarını temin edecek ve isteyeceği her bilgi
kendisine verilecektir.

22- Osmanlı harp esirleri, İtilâf Devletlerinin nezdinde kalacaktır.

23- Osmanlı Hükümeti, merkezî devletlerle bütün ilişkilerini
kesecektir.

24- Altı vilâyet adı verilen yerlerde bir kargaşa olursa, vilâyetlerin
herhangi bir kısmının işgali hakkını İtilâf Devletleri haiz bulunacaktır.

25- Müttefiklerle Osmanlı Devleti arasındaki savaş, 1918 yılı Ekim
ayının 31 günü mahallî saat ile öğle zamanı sona erecektir.

 
 
 
 
SEVR ANTLAŞMASI
--------------------------------------------------------------------------------
  
Ana hatları 24 Nisan 1920'de San Remo Kanferansı'nda
kararlaştırılan Sevr Antlaşması, 11 Mayıs 1920'de incelenmek üzere
Osmanlı Hükümeti'ne verilmişti.

Antlaşması'nın kabulünü kolaylaştırmak ve Sevr hükümlerini
uygulamak üzere, İtilâf Devletleri'nin teşvik ve desteği ile Yunan
ordusu da 23 Haziran 1920'de Anadolu'da ve Trakya'da saldırıya
geçti. Bursa'nın, Balıkesir'in, Uşak'ın ve Nazilli'nin ardarda işgali ile
Sevr'in uygulanmasını sağlamak ve Antlaşma maddelerinde herhangi
bir değişikliğe meydan vermemek bu saldırıda esas amaç olmuştu.

Sultan Vahdeddin'in başkanlığında toplanan Şûra-yı Saltanat 22
Temmuz 1920'de "zayıf bir mevcudiyeti, mahva tercih edilmeğe
değer" görerek Antlaşma'nın onanmasına karar vermiştir. Tevfik
Paşa'nın, Türk topraklarını parçalayan, millî şeref ve haysiyetle
bağdaşmayan bu antlaşmayı imzalamaması üzerine Damad Ferit Paşa
tarafından görevlendirilen Reşat Halis Bey, Hâdi Paşa ve Rıza Tevfik
(Bölükbaşı) Bey Sevr Antlaşmasını 10 Ağustos 1920'de imzaladılar.

Sevr Antlaşması'na göre, Osmanlı Devleti parçalanıyor, Türk Milleti
de yasama hakkından yoksun bırakılıyordu.

Rumeli sınırımız aşağı-yukarı İstanbul vilâyeti olarak tayin
olunuyordu. Batı Anadolu ( İzmir ve havalisi) Yunanlılara veriliyordu.
Güney sınırı ise, Mardin, Urfa, Gaziantep, Amanos dağları ve
Osmaniye'nin kuzeyinden geçmekte ve bu sınırın güneyini Fransa'ya
bırakmakta idi. Doğuda Bayazıt, Van, Muş, Bitlis ve Erzincan'ı içine
alan bir Ermenistan, Irak ve Suriye arasında bir Kürdistan
kurulacaktı. Bunun dışında, Türkiye'ye bırakılan topraklar nüfus
mıntıkalarına ayrılmakta; İtalyanlar Antalya ve Konya, Fransızlar
Adana, Sivas ve Malatya bölgesi üzerinde, İngilizler de Irak'ın kuzey
kısmında nüfuz bölgeleri tesis ediyorlardı. İstanbul'da ise hükümet ve
padişah oturacak fakat, İstanbul milletlerarası bir şehir olacak,
Boğazlar'da ordusu, donanması, bütçesi ve organize kuruluşları ile bir
komisyon bulunacaktı. Türklere bırakılan bölge, hakimiyet hakkı en
ağır şekilde sınırlanmış, Ankara ve Kastamonu vilâyetleri ve dolayları
idi. Sevr'e göre, memleket dahilinde bulunan azınlıklar Türklerden
daha fazla haklara sahi
p oluyor, vergi vermeyerek, askeri hizmet yapmayarak imtiyazlı
(ayrıcalıklı) bir durumda bulunuyordu. Türk tabiyetinden çıkanlar
birçok yükümlülüklerden kurtuluyorlar, yeniden hiç kimsenin Türk
tabiyetine de girmesine müsade edilmiyordu.

Devletin askerî kuvveti, her bakımdan sınırlanarak azamî miktar
50.700 kişi olacak; tank, ağır top, uçak bulunmayacaktı. Askerlik de
gönüllü olacak, donanma ise 7 gambot ve 6 torpidodan ibaret olup,
donanmada denizaltı da bulunmayacaktı. Diğer taraftan mâlî ve
iktisadî hükümler, Osmanlı Hükümeti ile Meclisin yetkilerini hiçe
saydıracak şekilde sınırlayıcı ve külfet teşkil eder mahiyette olup,
Osmanlı Devleti'ni İtilâf Devletlerinin müşterek sömürgesi haline
getiriyordu. İngiliz, Fransız ve İtalyan devletlerinin temsilcilerinden
kurulu Mâli Komisyon, Osmanlı Devleti'nin gelir ve giderlerini
düzenlemekte ve devletin yetkilerini devletlik sıfatı ile
bağdaştırılmayacak şekilde bağlamakta idi.

Sevr Antlaşması'nın Osmanlı Hükümeti'nce imzalanması, Anadolu'daki
millî mücadele azmini kuvvetlendirmiş, halkın İstanbul Hükümeti'nden
ümitlerini kesmesine neden olmuştur.

Büyük Millet Meclisi 19 Ağustos 1920 tarihli toplantısında, Sevr
Antlaşması'nı imzalayan ve bunu onaylayan Şûra-yı Saltanat'ta
bulunanları vatana hıyanetle itham ederek vatansız sayılmaları
kararını aldı. Aynı zamanda Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu
antlaşma ile kendini hiç bir surette bağlı görmediğini de ilân etti.

 
 
KURTULUŞ SAVAŞI
--------------------------------------------------------------------------------
  
Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına Almanya'nın yanında
katılmıştı. Ağır ve yorucu savaşlardan çıkmış Osmanlı kuvvetleri
savaş sırasında kahramanca çarpışmalarına rağmen, düşman
kuvvetlerinin tüm yurdu işgal etmelerine karşı koyamamışlardı. Bu
sıralarda imzalanan Mondros ve Sevr Antlaşmaları, Osmanlı Devleti'ni
tamamen yok etmeye ve Türk yurdunu parçalamaya yönelik
hazırlanmıştı.

Sultan Mehmed Vahdeddin Osmanlı Mebusan Meclisi'nin toplanmasına
karar verdi. Toplanan meclis düşman devletlerin görüşleri dışında bir
karar alarak Misak-ı Millî'yi kabul etti. Bunun üzerine İngilizler
İstanbul'u resmen işgal edip Osmanlı Mebusan Meclisi'ni dağıttılar.

19 Mayıs 1919 yılında Samsun'a çıkarak Millî Mücadele hareketini
başlatan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Anadolu'daki direniş
hareketini örgütlediler. Kongreler, Kuva-yı Milliye direnişleri
gerçekleştirildi. Nihayet 23 Nisan 1920'de TBMM'nin Ankara'da
açılmasına karar verildi.

Türk milleti, canını ve malını hiçe sayarak girdiği Kurtuluş
Savaşı'ndan muzaffer çıkmış, düşmanlar vatan topraklarından
atılmıştı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa idaresinde büyük bir zafer
kazanılmıştı. Yeni meclis saltanatın kaldırılması ve Osmanlı
hanedanının Türk topraklarından çıkarılmasını istemişti.

 
 
 
 
İSTANBUL'DAN AYRILIŞI
--------------------------------------------------------------------------------
  
Hayatını tehlikede gören Sultan Mehmed Vahdeddin, İstanbul'daki
işgal kuvvetleri komutanına baş vurarak İngiliz devletine sığınmak
istediğini bildirdi. 17 Kasım 1922 sabahı İsranbul'dan Malaya isimli
bir İngiliz zırhlısı ile ayrıldı.

Saraydan ayrılışından sonra Vahdeddin önce Malta'ya, daha sonra
Hicaz'a gitti.

Mekke'de bir süre kaldıktan sonra İtalya'nın San Remo şehrine
giderek vefatına kadar orada kaldı.

 
 
 
 
ÖLÜMÜ
--------------------------------------------------------------------------------
  
Sultan Mehmed Vahdeddin, San Remo'da kalp yetmezliğinden dolayı 15 Mayıs 1926 günü 65 yaşında vefat etti. Vatan topraklarına gömülmek en büyük arzusuydu. Ancak bunun mümkün olmayacağını bildiği için en azından halkı müslüman olan bir ülkenin topraklarına gömülmek istemişti. Şam'daki Selâhaddin Eyyubi Türbesi'ni seçmişti ve bu son arzusuydu.

Cenazesi alacaklıların haciz koymaları yüzünden bir süre ortada kaldı. Ancak devrin Suriye Devlet Başkanı Ahmed Nami Bey, olayı duyunca çok üzüldü ve bütün borçlarını ödeyerek, cenazesini Suriye'ye getirtti. Ancak toprağa verilmeyi çok arzuladığı Selâhaddin Eyyubi Türbesi doluydu. Ahmed Nami Bey, Sultan Mehmed Vahdeddin'in cenazesinin
Sultan Selim Camii'nin bahçesine gömülmesini sağladı.


SİTEM KURULDUĞUNDAN BERİ 82789 ziyaretçiKİŞİ SİTEYİ ZİYARET ETTİ
 
Hayaletürk.fforum.biz Paylaşım Platformumuz Üye Olunuz
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol